Yetimhane’nin tapusu ve sonrası
Gözümüz aydın !
30 yıldır yıkılsın diye gözünün içine baktığımız Büyükada Rum Erkek Yetimhanesi artık Patrikhane’nin sorumluluğuna girdi.
Daha tapu teslim edilmeden milletin salyaları akmaya, bilen bilmeyen laf etmeye başladı bile.
27 Kasım Cumartesi, Radikal gazetesi:
Mimar Ahmet Vefik Alp demiş ki proje 1 yıl inşaat 2 yıl sürer 50 trilyon gider.
Mimar Tuncay Çakmaklı ise 35-40 yeter demiş.
İyi demişler. 2 yıl içinde İstanbul piyasasına 50 trilyon girecek demek İstanbul için çok hayırlı bir iş olacak demektir.
Büyük ihtimal Patrikhane bizim gibi bir 30 yıl daha beklemeyip bu parayı şıp diye bulacaktır ve hatta hazırlamıştır bile.
Ama ortada 21000 m2 ahşap inşaat resterasyonunda çalıştıracak kaç tane ustamız var diyen yok.
Konuşulan sadece kaç para harcanacak. Sebebi belli:
Büyükada’nın nakliyesini yapan motorcu tayfası, bilumum belediyecisi, izin alınacak tüm makamlar, gümrükçüler, bilumum keresteciler… Hepsinin ağızlarının suyu akmaya başlamıştır. Ahşap yapıya şurasından burasından bulaşmış olanlar ve de sayın mimarlarımız.
Esas sevinen kesim başkadır. Bu kadar avanta dağılacağına göre, İstanbul’un pavyoncuları, barları, taksicileri, malum hatunları, Porche, Ferrari, villa satıcıları, bu haberi okuyunca şimdiden tezgah kurmaya başlamışlardır. Büyük şehir belediyesine düşen ise Ortaköy – Kuruçeşme arasında bir şerit daha yapmak olacaktır ki beyler rahat eğlensin.
Hatta ve hatta bu hadise birden bire olmadı ya ! Büyük ihtimal kimin ne yapacağı ne kadar alacağı zaten kurgulanmıştır. 100 milyona adam vurulan ülkede 50 trilyona neler yapılmaz ki ! Kaç bakan nasiplenecek acaba ?
Peki bu işin ahşap sektörüne düşen gerçek kısmı ne olacaktır ?
Pavyonda 500 yerine 1000 harcanınca zavallı kadıncağız sabah bindiği taksiye 100 yerine 200 atacak, taksici kendine gömlek, çocuğuna ayakkabı alacak, gömlekçi dükkanına yeni dekor yaptırmak için bir mobilyacı bulacak ve paranın ahşap sektörüne gerçek olarak döndüğü nokta ancak burası olacaktır.
Vatana, millete, İstanbul gece hayatına, kamu kuruluşlarına, koruma kurullarına, mimar mühendislere, taşımacılara, bilumum işini bilen avantacı takımına hayırlı olsun.
Bİze düşen ise elden geldiğince yetimhanenin resimlerini toplayıp saklamak. Bir gün gelip, içimiz ezile ezile, “Büyükada’da eskiden böyle bir bina var idi ki dünyanın en büyük ikinci ahşap binası idi” demek durumunda kalabiliriz. Nasıl olsa bize içini görmek nasip olmaz. Balo salonunu, mutfağı ne hale getirdilerde bunun adına restorasyon dediler bilemeyiz. Bari dışının resimleri ile avunalım.
Hem 50 trilyonluk bir işte çivilerin hangi açıyla çakıldığını sorup ortalığı bulandırmanın ne alemi var ki yani.