Haydarpaşa’nın Çatısı
Nerede ise 20 yıl evvel Hatdarpaşa Garı’nın çatısına çıkmış idim. Ne zaman, niye, kiminle hatırlamıyorum. Aşağıda bütün anahtarların asılı olduğu bir anahtar odasını, mermer merdivenleri, bir – iki antika makineyi hatırlıyorum. Ve tabidir ki çatı arasını. Güvercinleri. Kırık camları. Toz – toprak. Gelişi güzel çekilmiş, dikmelere, atkılara çakılmış kablolar.
Bu güne kadar yine de iyi dayandı yani,
Mail ile gelen ve durumu anlatan bu çalışmayı da ekliyorum: Haydarpaşa restorasyonu ! Ya da Haydarpaşa Oteli.
Hürriyet Gazetesinden Cengiz Semercioğlu yazmış idi 3 Aralıkta:
“Haydarpaşa’nın önünden geçerken ben bunları düşünüyordum, taksici dedi ki “Bana verseler hepsini yakardım”…
“Neden” dedim, şu yanıtı verdi:
“Nasıl olsa eninde sonunda yakarlar, yerinede otel yaparlar, hiç değilse bu arada biz belki yolumuzu bulurduk….””
Bu haberler üzerine ister istemez aklıma diğer kamu kuruluşları geldi. Şeker fabrikaları, Çimento fabrikaları, MKE, vs. vs. Allah bilir onların arazilerinde ne güzel binalar ne değerler vardı kimsenin bilmediği, Allah bilir nerelerde heder oldular. Örneğin Salihli deki basma fabrikasının güzelliğini anlatmıştı bir keresinde sevgili Ali Çetin İdil. Yerinde yeller esiyor şimdi.
Ankara Garında hemen peronların yanında, Atatürk’ün trenine bakan köşede bir VIP salonu vardı 20 – 25 yıl önce. Işıklar yanınca tül perdeler arkasından görülürdü. Bir gün rahmetli Aynur Şark ile görevliden rica edip içeriye girmiştik. Art Deco mobilyalar, abajurlar. Art Deco Türk halıları. Perde kumaşları. Uzun yılların getirdiği o kalite kokusu. Sehpaları koltukları elimle okşayıp durmuş idim. Yok oldular.
Özal zamanı Merkez Bankası Genel Müdürlüğüne getirilmiş genç, esmer bir müdür var idi. Saraçoğlu gibi bir isim. Yeni müdür gelince etraftakiler yaranacaklar ya, hemen oda dekorasyonuna giriştiler. Allah'tan adam benim kafadan çıktı da o güzelim eski binanın içine ultra modern lake bir oda yapmak yerine depolarda bulduğum, sağa sola atılmış parçaları onarıp, cilalayıp binaya, kuruma yakışır bir oda yapmış idik. Neler vardı neler oraya buraya atılmış. Bu arada söylemeliyim ki Ankara’da ki bu eski Merkez Bankası binasının ilk doğramaları da amcam Kenan Talu’nun işidir.
Bu yaz bir vesile ile İstanbul boğaz’da Hidiv Kasrı’na gitmek nasip oldu. Çelik Gülersoy’un yaptığı zaman ki mobilyalar uçmuş.
Acaba Beykoz Konakları yapılırken orada olan ahşap av köşkünü, meşe lambrilerini, o inanılmaz balkonu Tepe Grubu ne yaptı.
Uzun lafın kısası: Bugünlerde içim sızlıyor; Yetimhane, Paşabahçe dedikçe esas kimsenin bilmedikleri için içim sızlıyor.