Futbol’un gücü
Türk futbol tarihinde önemli günler yaşıyoruz. Avrupa kupasında Galatasaray yenildi, dün akşamda Fenerbahçe galip geldi. Hayırlısı olsun.
Benimde aklıma ilginç bulabileceğiniz bir hikaye geldi:
Zırt pırt Kanada’ya gidip makine-sistem seçtiğim günlerden birinde, Frankfurt uçuşunda, uçakta Galatasaray üniforması giymiş gençler dikkatimi çekmiş idi. Frankfurt’ta bir gece kalıp sabah devam etmek haftada bir bu uzun yolculuğu yapan için çölde vaha bulmuş gibi oluyor idi.
Ertesi sabah, önce Frankfurt havaalanında ve sonrada bizim Kanada uçağında 3-5 neşeli çocukta yine Galatasaray formaları görüp gülümsemiş idim ama pek üzerinde durmamıştım. Anlayın artık futbol ile ne kadar ilgili olduğumu !
Kanada’ya varıp akşam otelde kendimi uyutmaya çalışırken TV kanallarında dolanıyorum. Bu jet lag denen hadiseyi atlatmak için en garantili çare, hemen gittiğiniz yerin saatine göre yaşamaya başlamak. Bende işte gece 23:00 gibi uykumu getirmeye çalışıyorum.
Kanalların birinde, sanıyorum Amerikan kanalı idi, ” Haciii, Haciii ” diye kıyamet kopuyor. Sonra farkettim ki bu bizim Hacı. Maçta Galatasaray – Mancester United maçı. Tarihi bir maç ilgili olanlar hatırlar. Demek ki yıl 2000 – 2001 falan.
Sabah, bizim Kanadalı dostların hepsinin haberi var, tebrik ediyorlar. İşe başladık.
Bu arada, çatı makası hattı için firma seçmem gerkiyor. Ama ben istiyorum ki öyle bir sözleşme yapalım ki metal bağlantı elemanlarını ileride kendimiz basabilelim. Yeterli metal presi ve gerekli makinelerimiz mevcut çünkü. Bir büyük Amerikan firması var ki şimdi tekel oldu denebilir, metal bağlantı parçalarının ileride Türkiye’de preslenmesine izin vermiyor. Bir Avustralya firması var ki buna izin veriyor. Bende Avustralya tarafına meyil etmiş durumdayım, iş bağlanmak üzere, ufak tefek detay kaldı. Hani sevkiyat tarihi, montaj ve eğitim ekibi gibi.
İşte maçın sabahında, güneşli, güzel bir günde, Kanada’nın Calgary kentinde, saat 10:00 gibi, kahve molasında bir sigara içmek için yönetim binasının kapısının önüne çıkıldığında, kulakları çınlasın, lisansörler ile ilgilenen müdür Blair’in telefonu çaldı. Blair konuştu, konuştu, konuştu.
Sonra ” Üzgünüm Murat ” diye bana döndü.
Bizim Avustralya firmasının sahibi, Manchester’da okumuş. Fanatik Manchester United hastası. Diyormuş ki ” Bunlar bizi dün yendi, ben bu heriflerle; Türk’lerle iş yapmam !!!
Blair diyor ” Vazgeçiremedim, bu herif manyak ”
Vay anasına sayın seyirciler ! Bu futbol ne kadar etkili bir şeymiş kardeşim. Kaldık mı ortada.
Ve sonra biz kuzu kuzu MiTek lisansörü olup, MiTek makineleri ile MiTek metal bağlantıları kullanıp, MiTek bilgisayar programları ile çatı makası üretir olduk.
Fenamı oldu ? Hayır. Çünkü MiTek bu vesile ile Türkiye’ye bir eleman atadı. Türkçe web sitesi bile oldu.
Ve bu şeker adamla da sonra sıkı dost olduk: Ünal Ataç. Pek de iyi oldu !
Buyurun efendim futbolun, sporun, spor adamının ettiğine, gücüne, neticelerine.