Cin teli
Şimdi yine eskilerden, çok eskilerden bahsedeceğim.
Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde.
Daha sentetik sünger icat edilmemiş, bulaşıklar bulaşık bezleri ile yıkanır iken.
Denizden çıkarılmış gerçek süngeri ancak Marmaris Bodruma gidebilenlerin, rıhtımda yere serilmiş tezgahlardan tomarla paraya alabildikleri, bir de yanında banyo için boru şeklinde tabii bir kese aldıkları günlerde.
Polyesterin ahşap dünyasına yeni girdiği, kat kat sonra yine kat kat, üşenmeden yine kat kat polyester atılıp şaheser lake işlerin yapıldığı günlerde. Atelyelerin zeminlerinde tabancadan düşen polyesterin kalın tabakalar oluşturduğu, ille velakin 180 numaradan daha ince zımparanın hayal bile edilemediği günlerde.
O her kat polyester arasında, ellerimiz yara olana dek, gaz yağına batırıp batırıp cin teli ile zımpara yapardık.
Aslında aluminyum bulaşık teli diye satılır ve kullanılır, tencere tavada yanmış, yapışmış artıkları temizlemekte pek başarılı idi. Atelyelerde ise toptan alınır, hemen elinizde ezilir giderdi. Çok ezdin, eskittin diye fırça yiyen çırak çok idi. Birde parçalanır, oranızı buranızı kaşındırır, çöpü bela bir malzeme idi.
Yinede ayna gibi çok ince zımpara yapacak iseniz hele hele oymalı kakmalı, girintili çıkıntılı parçaları ince zımpara yapacak iseniz, arayın, bakkallarda kıyıda köşede bulunuyor hala.
Resimdeki telin sağ başını kesip kullanmışım, kusura bakmayın !
Nostalji yaptık yine.